Evet, benim şefkate ihtiyacım var. Tam olarak buna!
Karşılıksız, çıkarsız bir sevgi taşmasından doğan bir sarılmaya. İçimdeki acıyı, canı acıyarak anlayabilen birine. Sarılınca dinmeyen o acıyı kenetlenip yaşarsak, beraber ayakta durabileceğimize inandığım birine. Derdimi sadece dinleyen ve anlayan değil, ortak derdimizin olduğu birine. İçimdeki sevgiyi köreltmeye teşebbüs eden her olayda, yardıma koşup bana sevgisini aşılayan birine. Umutsuz suratını gördüğümde umudumla gözlerini güldürebileceğimi bildiğim birine. El ele verdiğimizde bu dünyada en tatminkar kiracılar olduğumuzu bildiğim birine. Omzunda sakladığı huzura gömülüp nefesini dinlediğimde yaşadığıma şükran duyduğum birine. Denizi özleyen, denizin kokusunu ayırt eden birine. Beraber sustuğumuzda sıkılmadığım, beraber sıkılmaktan keyif aldığım birine. Üretmem için beni teşvik eden ve bana ilham veren birine. Kendini diğer canlılardan üstün görmeyen birine. Sadeliği içselleştirmiş, sakinliği ile beni yüklerimden arındıran birine. Samimiyetimizin birbirimize güven verdiği birine. Tenimizin unutmadığımız ortak bir koku yakaladığı birine. Öğrenmekten keyif aldığım ve beraber deneyimlediğim yeni yaşanmışlıklardan mutluluk duyduğum birine. Dürüstlüğümüz ile birbirimizi yormadan eleştirebildiğimiz birine. Kendime yetebildiğimi bana hissettiren ve kendi alanlarımızı koruyabildiğimiz birine. Birbirimizle ve diğer canlılarla dayanışmayı, birlikte hayat alışkanlığı yaptığımız birine. En güzel paylaşımımızı asla kirletmediğimiz birine.
Ayıp mı böyle şeyler istemek? Zayıf mı böyle şeyler isteyen? Kılıf mı bu umudu pekiştirmek? Yalnızlaştırdığımız özneler yetmiyormuş gibi, bir de terk ediyoruz birbirimizi hemen paylaşıp. Mahkum ediyoruz kendimizi en bilindik hislere. Ya onca yükün altında yatan en insani boyut? Unuttuk kendimizi biriktirdiğimiz duyguların ezilmişliğinde. 'Gerekli' görülen hırs, kıskançlık, kızgınlık, şüphe, çekinme, övünme hali ve nicesi sardı bünyeyi. Mutluluk anlık sıkıntıyı gidermek oldu, su içme ihtiyacı gibi. Karınlar acıkmıyor artık, tok iken yediğimiz için. Evrildik yeni bir canlı türüne organik yapıyı bozarak. Gerçi çiçeğin adı aynı çiçek, ona hormon versen de. İnsan da 'insan' kalacak, kendi türü dönüştüğünde.
Son şansımız yaşamak ve istemek için en içten dilekleri. Birkaç tane kaldı görüp anlayan birbirini. Birkaç kişi kaldı hatırlayan kendini. Yüzeyde biriken yağ gibi toplanmış ezber hisleri aşıp, insani boyuta erişen coşkulu insanlar mevcut hala.
Toplumdan saklaya saklaya bu hale gelmiş bastırılmış hisleri. Sevememiş hemcinsini, karşı cinsi. Dile gelememiş taşan sevgisi. Bilememiş paylaşımın güzelliklerini. Kararmasın artık içleri, tükettiler artık hiçleri.
Yani diyorum cesaret etti bu birkaç kişi. Kayıtsız kalmamaya yemin etmiş gibi. El ele döndüler çocuklar gibi, yattılar sonra çimlere, sordular birbirlerine:
"-Ne istiyor içiniz, ne diyor en içten gelen sesiniz? Duyabiliyor musunuz onu?
-Hmm...Evet, benim şefkate ihtiyacım var. Tam olarak buna!" ...
Sonrası iyilik güzellik, yosun kokusu eşliğinde, bi' zeytin ağacı dibinde.
Fazıl Say & Serenad Bağcan - 'Dört Mevsim' Cemal Süreya;
https://www.youtube.com/watch?v=IGC7b6g_RnM