12 Kasım 2011 Cumartesi

dalgalı hayal


Göz de yalan söyler. Dilden iyi. Dil de söyler, göz gibi.
Gün gelir hayatında, hep gelir. Masal gelir yalan. Nefret ettiğini bildiğin tek şey perili gelir. İyi mi, kötü mü ayırdı zor gelir. Kendi kaleminin masalı iyidir.
Tek sahnedir o an için, sonra boş gelir, geçer. Kolaydır.
Sevdiğin şarkı çalınca hoş gelir, biri konuşunca boş.
Sanrı gibidir, hep çalan bir şarkı ile. Bir şarkı.
An gelir, önce sana, sonra gözünün önüne. Göğsünün ortasına, sıkıntı verir.
Yazarken fonda hep aynı şarkı, deniz gibi uzun sanrısı.
Gerçeğin silgisi görünür, gider. Ağzına eder. Boş gelir. Boş geçersin.
Sonra bir gün yine hoş, an gözünün içindedir, bakar, yalancı ama muazzam kalemin gibi.
Gün hep gelir, değişir. Güldürücü, senle alay eder mesela. Geri sar.
Makara bozulunca, vız gelir tırıs gider, geçer.
Bozulmayı beklemek yavaş, sancılı, deniz gibidir. Mavi değil.
Dalgalı şarkı çalar, bitince vız gelir. Öznesiz his şarkıyı değiştirir. Yabancı gelir.
Yabancı dans eder, tırıs gider. Önce mavi gelir, deniz mavi değil. Huzur kalemin gibi sunar tekrar, tekrar sanrılar, dalgalı. Deniz huzurdur, kayık içindeki hayal sonsuz, deniz gibi, öznesiz.
Göz hep yalan söyler, gerçeği siler.

Not: Şarkıyı değiştir.

1 Nisan 2011 Cuma

hayal-meyal


(Şimdi okuyacağınız hiçbir şeyin gerçek hayat ve olaylarla ilgisi yoktur, tamamen kurgusaldır. (+24) Umudunuzu ve yaratıcılığınızı besleyen bir fon müziği ile desteklenerek okunması tavsiye edilir. Hayal gücü sınır tanımaz, aşmamaya dikkat ve özen gösteriniz.)

Şimdi ağla hakkında konuştukların için. Şimdi ağla sakatlar, ağla açlar için. Anla biçimlendiği gibi, anlamsızlaştır algılarını. Baştan başla her şeye, ara ver zamana. Dinlen, soluklan. Sonra hızla algılarına güvenmeye devam et. Bütün hislerinden arınabildiğini sanma ama çabana hayran kal. Kalabileceğin doğaya özgü bir yer var mı? Önce müzikle hazırla ruhunu, arınmaya.
Oradasın.
Çıplak ayaklarına gülerken, suyla oyna orada. Suya yansısa bile, yüzüne bakma. Ayna yapay zaten, müzik kadar, lafı olmaz. Yıldızın, suyun, yeşilin, sonsuzluğun olduğu yerde ol. Sevgi sözcüğünün basitliğini keşfettiğin yerde… Derinde oluşturduğun vicdanı anımsatmayan bir yer. Kumu sever misin? Taşsız, beyaz, yumuşak. İçinde pislik barındırmayan her tanesinin içine gömülesin gelir, üzerinde cildini yakacak tuzlarla karışır. Tenin yanar. Seversin. Sonra baştan arınırsın, acını dindirirsin. Ama yine aynısını yapmaktan kaçınmazsın. Bilerek kaçmazsın. Sözcüğün basitliğini anladığın yer, bütünüyle onu yaşadığın yerdir. Yaşayabilmek, küçümsenmeyecek bir marifettir.

Aslında sen bütün insanları çok seversin. Tek hatan, insanlığı önemsersin.

Tıpkı gömüldüğün kum gibi, içinde pislik olmamasını tercih ettiğin insanları da sarıp sarmalayasın gelir. Denizden gelen, üzerine yapışan tuz gibi; çevreden gelen (öğrendiğin veya edindiğin) canını yakacak da olsa, kişilik özelliklerin ile yaşamaya çalışırsın. Kendini hayatında en az 1 saniye seversin. Hatalarını bile bile, çevreni ve çevrendekileri tanıya tanıya yine yeniden yaparsın. Edindiğin tecrübe seni caydırmaz. Hatta bazen hoşuna gider. Temiz su ile kurtulduğun tuz ve kuma tekrar geri dönersin. İçinde sonsuzluğa kavuşan sevgi hissinin neye karşı olduğu hiç fark etmez, seni de pek ilgilendirmez. Güneşi, tuzu, kumu, denizi, sonsuzluğu ve hatta huzuru fazla abartmamak sayesinde hayatta kalmak ise bir marifet, abartmadığın için ise mucizedir.


(Not: 1.Gece vakti ağlamak, gözyaşı dökmek demek değildir.
          2.Basit olan her şey aslında komiktir.
          3.Beceriksiz ve ifadeyi sevmeyen insanlar sadeleşemezler.
          4.‘Hoşuna gitmek’ haz duymak anlamına gelmez.
          5.Son yazacağım notu unuttum. ) parantezi kapadım.